18 Aralık 2011 Pazar

Van için Pop! Evet Playback!

Şuanda Startv'de "Van için Pop" konseri var..
Ve evet konser playback!
Yani ne olmuş??
Canlı okuyabilseler elbette çok daha güzel olurdu. Ama bu amacı değiştirir mi?

Bu konserin geliri ile ne yapılacak?
Van'da 75 odalı bir öğretmen evi.. Tam donanımlı..
Neden 75 odalı?
Çünkü Van depreminde 75 Öğretmenimiz şehit oldu!
Her odaya öğretmenlerimizden birinin ismi verilecek ve o isim ölümsüzleştirilecek.
Açılışında şehit öğretmenlerimizin aileleri de bulunacak..
Ve bugün konserde olan tüm sanatçılarımız da o ailelerle birlikte açılışta yer alacak!

Oturdukları yerden herşeye mana bulma, herkese laf sokma çabasında olan bir grup gerzek insansı topluluk var.
Negatif düşüncelerle, hasetle, kibirle öyle kirlenmiş ki kalpleri birileri iyi birşeyler yapmaya çalıştığında bunu anlamlandıramıyorlar!

Konser canlı olsaydı çok önceden provalarının başlaması gerekirdi.
Normal konser-iş çizelgesi olan bu onlarca Pop sanatçısının belki de yarısından fazlası bu şartlar altında konsere katılamayabilirdi.
Her sanatçının kendi orkestrası var. Çalışmaya alışkın olduğu ekibi var. Bu konsere aynı kadrolar taşınsa bu kadar sanatçı ardı ardına sahne alamazdı! Ayrıca yapılacak masraf kat be kat artardı! Yardıma giden para azalırdı böylece.
İnsanların tepkilerine en güzel tepkiyi Hazal verdi bence.. Sosyal medyayı takip ediyorum diyerek hedefini de belli ederek hemde :) Ve alt yapısız çıplak sesle canlı bir şarkı söyledi. :D. "Biz canlı canlı da şarkı söyleyebiliyoruz" dedi resmen :) Anlayana!

 Yinede ben bunları düşünemediğinize inanmak istemiyorum. İnsanoğlunun bu kadar hazımsız olabileceğini kabul etmek istemiyorum. Öyleyseniz umuyorum ki dünyada süreniz azdır! Aramızdan çabuk ayrılırsınız. Yada umuyorum ki Allah sizi kısa sürede ıslah etsin!

Öte yandan yüreği temiz, insanlığa faydalı insanlar iyi ki varsınız!  Sizler sayesinde hala dönüyor bu dünya.


Bu organizasyonun ve sonrasında hedefin gerçekleşmesine vesile olan Şişli Belediyesine ve Belediye Başkanımız Sayın Mustafa Sarıgül'e çok büyük alkış ve teşekkür! Yolunuz hep açık olsun!

8 Aralık 2011 Perşembe

İyi ki PuCCa Değilim!


Evet iyi ki değilim.. Çünkü sanırım ben onun kadar güçlü değilim..
Hayatında yaşadığı sıkıntıları yaşayabilirdim ama yüzünü gösterdikten sonra aldığı tepkilere onun kadar olgun yaklaşamazdım.
Kavga ederdim.
Küfür ederdim.
Hatta o insanların hepsinin ölmesi için Yasin bile okuyabilirdim..
Belki de gider döverdim!

Ne yapıyor o insanlar.. (Aslında insansılar demek daha doğru olur..)

Hiç güzel değilmiş… diyorlar.. Ki bu iyimser ve edepli yorum hali.. üzerinde oturdukları vücut parçalarına benzetenler var.
Ama bu kız bir kez olsun “Ben güzelim, Adriana Lima gibi hatunum” demediki..!
Aksine; dişlerim kocaman, hatta o kadar büyük ki ağzımı bile kapatamıyorum rahatça dedi. Boyu , posu, kilosu ile poposu ile dalga geçti. Yerden yere vurdu kendini.
Bu kadar kendini yermesinin üzerine ortaya çıkan kız kendi anlattığından çok çok güzel.
Belki de bu rahatsız etti haset insansıları. 
Gerçekten çirkin olsa bir şey diyecekleri zannetmiyorum. :)
Kendilerinden çirkin birini bekliyordu, kendilerinden güzel geldi. Çekemediler..




Yazdıkları hiç edebi değil! …… miş..
Edebi olduğunu kim iddia etti? Kendisi mi?
Ben hiç duymadım.
Tam tersi daha dün akşam Okan Bayülgen’in programında ona “yazar” dendiğinde ben henüz yazar falan değilim, yazarın y’si bile değilim. İyi bir günlük tutucuyum, blogerım tamam ama yazar olabilmek o kadar kolay değil! diyen ta kendisiydi..
Dinlemediyseniz o sizin sorununuz..
Yayın evi mi dedi? Çıktığı kitap serisinin adı bile “diz üstü edebiyatı” .. yani internet bağlantılı sohbet-biyografi-hayal karışımı eğlenceli kitaplar. Hayatın anlamını bulmak için bu kitapları okuyorsanız önce Allah’tan akıl-fikir dilemeniz makul olur.

Haa! Dersiniz ki “ben rus edebiyatı seviyorum, İngiliz edebiyatı seviyorum bu tür kitaplar bana keyif vermiyor okumayı tercih etmiyorum!” e peki! OKUMA!
Kim kime zorla kitap okutabilir?



PuCCa sürekli tüm kanallardaymış.. Daha dün 1 bugün 2.. Olacak elbette. Kızın kitabı  çıkmış.
Edebi eser çıkaran da geziyor. Müzik albümü de, yemek kitabı da..
Kitabı çıkan ve kanallarda tüm programları gezen diğer kişiler gibi o da gezebilir, buna PR deniyor.. hani hala bilmeyenleriniz varsa laf arasında söylemiş olayım.

Yüzlerce TV kanalı içinde o kadar nefret ediyorsanız O’nun olduğu kanalı o saat izlemeyiverin..
Mazoşist misiniz?
Neden izliyorsunuz ısrarla?

Twitterda arama kısmına pucca yazınca binlerce mesaj çıkıyor.. Sevenleri zaten çoğunlukta. Ama sürekli karalama kampanyasında olan büyük bir kısım da mevcut.
Bu karalama yapanların %99u ise ne kitaplarını okumuş, ne blogunu, ne gazetede yazdığı yazıları, ne de twitterda takip ediyorlar.
Tanımıyorlar yani J
Tamıyorlar ama b.k atıyorlar J Nefret kusuyorlar..
O kadar çirkin yürekliler ki içlerinin karası yüzlerine ve klavyelerine vuruyor..
ALLAH ISLAH ETSİN!

Böyle bir yazı yazdığım için beni de bir kısım “yalaka” olmakla suçlayacak.. :)
Çok da umrumda! 
Nedenini bilmediğim halde PuCCa zaten beni uzun süredir takip ediyor. 3-5 sohbet etmişliğimiz de var. Yani hakkındaki düşüncelerimi o zaten biliyor :)
Ama siz de bilin istedim.

“Hani” kelimesini çok kullanıyor olmak insanlıktan uzaklaştırmaz kişiyi.. Ama hayatı hakkında hiç fikri olmadan hakaretler edip bir insanı üzmek uzaklaştırır.
Ve biliyorum ki o kara kalplilerin hiçbirinde bir şeyi değiştirmeyecek bu yazı.
Olsun.. Ya tutarsa..

Velhasıl iyi ki PuCCa değilim! (olamam da zaten ) Ben dayanamazdım.. Helal olsun.. 




+not: ceriLevis Enişte.. Sana da saygı duyuyorum.. Adam gibi adam sevgilisinin yanında nasıl olur cümle aleme gösterdiğin için..

Esra Akeroğlu 8 Aralık 2011



15 Kasım 2011 Salı

Şişli Darülaceze İçin...



Sevgili Başkanım.. 

Bayramda Darülaceze ziyaretine gittik. ve sanırım 20 yaş birden yaşlandım orada..
Yapı olarak ne kadar güzelse bakımsızlık yönünden o kadar kötü.
Kaç kişi ile konuştuysak memnun değiller.
Memnun olmadıkları şeyler o kadar kolay çözülebilecek şeyler ki..
Hele 1 tanesi %100 sizin elinizde.. 
Kaç senedir banada boya yapılmamış.. Florasanlar korku filmlerindeki gibi. İçerisi kasvet, hastalık ölüm kokuyor :(
koyu koyu karanlık karanlık hissiz ruhsuz odalar.
Yaşlanmak biraz da çocuklaşmak değil midir aslında? Daha iç açıcı renklerde boyansa duvarlar ferah ferah olsa.. Aydınlatma ona keza bir düzen gelse. beyaz temiz ışıklar olsa odalarda..
Ölmeyi bekliyoruz dedi çoğu..
Evlenmeyip çocuk sahibi olmayı düşünmeyen biri olarak müstakbel evimi ben de hiç beğenmedim.
Belki de bugüne kadar bu durumun farkına varmamış olabilirsiniz.
Ama sizden çok rica ediyorum..
Darülaceze için birşeyler yapın..
Daimi misafirleri çok mutsuz. Sizin kısa ziyaretkerinizde belki de şikayet bile edemiyorlardır. belki sonrasından tedirgin oluyorlardır. Ama mutsuzlar..
Ve çözümün bir kısmı sizde..
Bir kampanya yada bir etkinlik düzenleseniz hepimiz yardıma geliriz.
Gerekirse kendi ellerimizle boyar temizleriz orayı.
Ama maddi olarak sizlerin desteğine ihtiyacımız var.
Velhasıl; Şu an ki görüntüsü ile Şişli Darülaceze, Şişli Belediyesi'ne ve Mustafa Sarıgül'e hiç yakışmıyor..


Ne zaman başlıyoruz?
Sevgi ve saygılarımla..

Esra Akeroğlu

20 Ekim 2011 Perşembe

Başka Anaya Muhtaç mı Ettim?


 
 
Hiç bir evlat anasından evvel girmemeli toprağa..
Hiç bir ana çocuğunun mezarinda biten otlari temizlememeli, hiç bir ana çocuğunun yüzüne bakacağına bir mezar taşına bakmamalı..
Çocuğuna benziyor diye yolda gördüğü birine bakıp bakıp ağlamamalı..
Agıt yakmamalı analar; cocuklarının düğünlerinde kına yakmalılar..
Evlat evlatlığını, ana analığını bilmeli; evlat gitmeli anasına bayramlarda "ben geldim" demeli..
Mezarliklar, şehitlikler bayram yerine dönmemeli.. 
Dedim ya bir evlat anasından evvel toprağa girmemeli..
Annedir sonuçta içine dokunur toprak ananın çocuğuna sarılması.. 
"ben sana anaydım, başka bir anaya muhtaç mı ettim" der..
bekler, bekler; bi ses gelmez..
bir anne çocuğundan mahrum ömrünü tüketmemeli...
 
Allah'im hepimizi affet...
 
Gaye Tanaydın Dursun  
20-10-2011

19 Ekim 2011 Çarşamba

19 Ekim 2011 Katliamı... Çok Ölüyoruz!



35 yaşındayım..
hani erken yola çıkanlardan olsam belki bugün askerde oğlum bile olabilirdi..
Bugün her şehit haberinde "annneeeemmm " diye ağladım, içim yandı.
sanki hepsini ben doğurmuştum..
Sanki hepsi benim kardeşimdi.
Sanki hepsi sevdiğim..
Hala ağlıyorum saat 02:37...

Ben hiçbirini  tanımazken bu kadar acıyorsa etim, yanıyorsa yüreğim; o yitip giden canların aileleri nasıl nefes alıyor, nasıl yanıyorlar düşünemiyorum bile

Haberlerde şehitlerin ailelerini, evlerini gösterdi..
24 şehidin 1 tanesinin ailesi mi varlıklı olmaz?
Hepsi mi orta direk ve altı ailelerden olur? Bunların hepsi mi tesadüf?
Teşvikiye camiinden öğle namazına mütakip neden hiç şehit cenazesi kalkmıyor?

Allah sabır versin..

Ama Şehitler ölüyor ve artık vatan paramparça..

Başımız sağolsun!

Esra Akeroğlu

14 Ekim 2011 Cuma

Artık.........

içini yıkar insanın ayrılıklar.
ve pekala ikna etmişse seni kaderin, pencerelere uzanıverir ellerin.
eksiklikler loşluklarıdır kalbinin, kuytularıdır..
değmez kimsenin sözcükleri.
ve sen kendinden de saklarsın ayrılıktan mühürlü kederlerini..
aklının mutlu olmayı belirleyecek, kuşatacak çağına geldiğinde aşk ömrünü çoktan terkedip gitmiştir.
artık hep bir yere kadardır sevgililerin gidebilecekleri,kuytuların senindir..


Rahşan Orhan

1 Ekim 2011 Cumartesi

Geldin...

Anmamalıydım adını
"üç harfli" diyip gecmeliydim
olmadı..
Boş anıma geldi;
"aşk" dedim,
sen geldin..*
 
Gaye Tanaydın Dursun 
 
 

21 Eylül 2011 Çarşamba

FENERBAHÇELİ OLMAK ONUR'DUR!

Dün akşam "yine" tarih yazdık!
Dünyada bir ilk..
Devamı elbette gelecek. Çünkü seyircisiz oynama cezası yeni değil. Dün vardı, yarın da olacak. Ve artık futbol takımlarımız boş trübünlere oynamak zorunda kalmayacak.

Dün gece 46,000 kişidenden fazla Kadın ve Çocuk vardı tribünlerde.. Yer gök sarı lacivertti!
Ki diğer takım vatandaşları bayram tadında kutladıkları stat açılışlarında erkekli kadınlı yakalayamıyorlar bu rakamı :)
Hasetliğin ve çekememezliğin kökü de buradan geliyor aslında..Büyüklüğümüzden.. Bağlılığımızdan..



Diğer takım vatandaşları içinde de var 3-5 kişi. Neyin ne olduğunu anlayıp takdir edebilen! Onlar üzerine alınmasın az sonra diyeceklerimi.

Maç öncesi dediler ki;

*En fazla 3-5 bin kişi gelir.. o da kocaları döverek yollar anca!"
46,000 kişiyi dövecek gücü gösterin bana alnını öpeyim! Akşam tribünler tam anlamıyla yensek de yenilsek de tadında idi.

*Yaprak sarmaları yapar götürürler, dantel örerler, futbolcular düşerse sahaya atlar "ay çocuğum dikkat etsene" diye titizlenirler...vıdıvıdı.."
Yaprak sarmaları yoktu akşam.. Kimse dantel örmedi. Ama bebeğini emziren anneler vardı.. Aynı anda hem kadın hem taraftar olabilme ayrıcalığı bizimkisi..
Sahaya atlayan da olmadı.. Sadece düşenlere üzüldük. Onların da canı vardı ve bizde insandık çünkü.. Sizleri bilemeyiz. Düşen kendi oyuncumuz da olsa rakip de olsa bela anmıyoruz biz!

*Kadınların ve Çocukların karşısında futbol oynamak Fenerbahçeye verilmiş bir cezadır.."
dediler!
Futbolculara sormak lazım. Boş tribünler mi? yoksa küfür etmeyen, hakaret etmeyen, bela anmayan saygılı bir taraftara karşı oynamak mı?  Cevabı sizlere değil saha içinde top koşturanlara düşer. Ki verdikleri röportajlarda duydukları minnet yüzlerinden akıyordu. Kendileri de defalarca ifade ettiler teşekkürlerini.

Maç sonrası;

* Fenerbahçe'li kadınlar skoru 2-1 sanıyormuş maç bitiminde. Fener yendi sanıyormuş..

Behey Gerizekalı Ezik Diğer takım vatandaşları! Siz sözde erkek milletinin bile yarısı offsaytı bilmez, bilen diğer yarısının da %50si anlatamazken, Futbol ile ilgilenmediği ve bilmediği halde sadece takıma destek için tribünleri doldurmuş kadınların offsayt bilmesini neden bekliyorsunuz!  
Çünkü hasetsiniz! Çünkü çekemiyorsunuz!  Sadece kadınlarımızın ve çocuklarımızın bile sizin tüm seyircinizden fazla olması gücünüze gidiyor! ÇÜNKÜ EZİKSİNİZ!

Skor panosunda sürekli eziyorduk! Bu sefer kadınımızla, bacak kadar çocuğumuzla ezdik! Yemiyor değil mi "Helal Olsun" demek! İçinizde yara büyük!

*Maçta erkekler vardı başörtülü, ibne fenevliler!

Bravo!! O minicik beyinleriniz bunu üretebiliyor sadece değil mi? Çok yaratıcı! Özel izinle gelmiş bir kaç engelli.. Otizlimli bir kaç çocuk..
Araya sızmış erkeklerde olabilir. Takımlarını izlemek uğruna başörtü takabilmek yürek ister. Sizde var mı o yürek?
Özellikle türbanlı ve hatları bir kadına göre çok güzel sayılamayabilecek bir kadının fotoğrafı erkek diye paylaşılıyor. O kadına ulaşmalı ve tazminat davası açması için destek verilmeli.. Kimsenin onuru ve şahsiyeti ile böyle alay edilemez. Öyle dalga geçen adama senin anan, kızkardeşin dünya güzeli mi demek lazım.. Yazıktır, günahtır!
Bu tür fotoğrafları paylaşan kadınları ise hiç anlamıyorum. Sen çok mu güzel sanıyorsun kendini? aynısını sana yapsalar ne hissederdin?

Sonuç olarak.. Dün akşam belki yenemedik rakip takımı..
Belki statın yarısından fazlası ne olup bittiğinin bile farkında değildi..
Belki bazılarımız yendik sanıyor Manisaspor'u..
Artımızla eksimizle, bilenimizle, bilmeyenimizle.. Takımımızı desteklemek için oradaydık.

Televizyonda "Öyle bir Geçer Zaman ki" Varken 46.000 Kadın, çocuklarını alıp FENERBAHÇE ve FUTBOL izlemeye geldi..
Daha ne olsun?


Futbolun "F"sinden anlamadığı halde sadece FENERBAHÇE'yi desteklemek için bugün tribünleri dolduran pek çok kadın! Yüreğinizden öpüyorum!!!!

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Kıyıköy (Gezdik-Gördük-Yedik-Geldik) - 2

Sahil bize aitti demiştim..


 Yandan akan derede su yılanları var :) Su yılanları ile oynadık..

 

 Dereyi ve  su içmeye gelen inekleri seyrettik..


 
 Günü öyle tamamladık.

 Akşam yemeğinde yine balık vardı.. Bu sefer levrek aldık.. yine aynı mekan. Yine aynı pazarlık. 7 Levreği 20 TL.ye aldık.
 

 Mangalımızı yaptık. Aynı kadro yedik yemeğimizi.. Gecenin devamı klasik.. Çadır-Kitap-Uyku..

 Sabah erken kalktım yine. Bu sefer Ayten’i de kaldırdım. 
Önce Liman kahvesine çay içmeye gittik. Yani aslında Ayten çay içti ben portakallı oralet. 
Ayten çayın şahane olduğunu söylüyorsa öyledir. Ben çaydan anlamam. Birde siz deneyin Liman kahvesinde Aykut beyin çayından. Kendiniz karar verin :)
 Kahvenin camlarında Atatürk resimleri var. Aykut’un kolunda Kemal Atatürk imzası. 
Aslında köyün pek çok yerinde Atatürk resimleri ve Bayrak var. Cumhuriyetçi, Atatürkçü bir köy. 
Pek çok kişinin kolunda Atanın imzası dövme olmuş.   
Hatta maddi durumu yetmeyen bazı genç kardeşlerimizin imzayı kollarına keçeli kalemle yazmış olduğunu bile gördüm..

Yüreğine kurban Trakya!
 

 Çay faslından sonra sırada kahvaltı var. 

 Bugün keşfedeceğimiz mekan “Marina Cafe”. Köyde tepede yolun en sonunda sağda marina cafe. Yine köpeklerimizle girebildiğimiz bir cennet bahçesi. Asmalar, sarmaşıklar altında muhteşem Liman manzarası var cafenin. 
 

 


 Kahvaltı menüsü ise süper. Tereyag-kaymak-bal-recel-b​orek-domates-salatalik-bey​az peynir-kasar-koz patlican yogurtlu-cokelekli biber-siyah_yesil zeytin-baharatli karisim-banmalik zeytinyagi-Omlet-cay :)) Daha ne olsun.. Ve bu menü 12,5 TL! ..

 

 Ege ve Akdenizin fahiş fiyatları ve kötü hizmetleri bu sene çok konuşuluyor. Çok şükür Karadeniz işletmeleri ve halkı bu akımdan payını almamış. Hizmet dört dörtlük. Yemekler lezzetli..



Marina cafe’den sonra istikamet yine deniz.. Zaten dinlenmeye gelmedik mi? Ye-iç-yüz-yat tatilindeyiz.. Akşama kadar denizdeyiz.
 ---------


Bu akşam farklı bir şeyler yiyelim diyoruz ve mekan arayışına giriyoruz. Aya Nicola yolunda Selvez plajına doğru dönünce “Tarık’ın Yeri” ni buluyoruz.
 

  Arabadan inmeden sesleniyorum. “Bizim karnımız aç”. Buyurun diyor (Daha sonra adının Tarık olduğunu öğrendiğim bey).. “Ama köpeklerimiz var” diyorum.. “E bizim de var” diyor.. :)


Kıyıköy’de inanılmaz köpek populasyonu var. Çoğunluk sokak köpeği ama azımsanamayacak sayıda da Kopay var. Kopay bir çeşit av köpeği. Özellikle domuz avında kullanıyorlar bu yörede.
Yaz aylarında çoğu avcı köpeklerini salıyormuş. Köyde ve sahilde serbest geziyorlar. Havalar soğudu mu eve dönüyorlarmış. Ve bütün köpekler çok insancıl ve sosyal. Bizim köpeklerle de hiç sorun yaşamadılar. Velhasıl Trakyanın sadece insanı değil köpeği bile cana yakın..

Tarık’ın yerinde kalmıştık.. Burası dere kenarına konuşlanmış bir mekan. Gittiğimizde hava kararmak üzereydi çok gezemedik. 
Nehir üzerine loca şeklinde sallar yapmış Tarık bey. Ve onlarda servis veriyor. Tarık’ın yeri bir aile işletmesi. Eşi Hacer ve oğlu Murat yanında her daim..
 

 Manzara muhteşem!


İlk akşam biftek istiyoruz.   Etlerimiz pamuk gibi.. Trakyanın kekik dolu yaylalarından beslenmiş hayvanların etlerinden. Pek leziz! 
 

 Ortaya kocaman bir salata.. yanına patlıcan salatası vede 1 ufak rakı.. Bu arada gittiğimiz hemen heryerde özel bir köy ekmeği geliyor. Kıyıköyde fırın üretiyormuş. İnanılmaz lezzetli oda. 2 kişi tıka basa doyuyoruz. Gecenin sonunda ödediğimiz hesap 70 TL.. Buraya taşınmaya karar veriyoruz J


Gece çocuklar dere kenarında fasıl hazırlamışlar. Tunay darbuka çalıyor. Ender, Cemile, Değer ve diğer arkadaşlar şarkı söylüyor. Bizde eşlik etmeye çalışıyoruz genç arkadaşlara.. Saat 1 i buluyor. Ve çadırımıza yollanıyoruz. Gece benim fıtığım azıyor vede arabanın ön koltuğuna taşınıyorum. Ön koltukta sabahlıyorum.. Kampetin üzerine uygun bir sünger kestirmem gerek. Olmayacak böyle..
 ---
Sabah yine erken kalkıyorum. Ayten’i kaldırıyorum. Bu sabah ilk güzergah sahilde yürüyüş.

Kayalıkların sonuna kadar yürüdük.
 

 Sabahın 8’inde deniz muhteşem.

 Erken saatlerde olsa hava sıcak. Yürüyüş terletiyor. Sonucunda serin sular keyifli.. Kayalıkların hemen dibinde buz gibi kaynak suyu..  Elimizi yüzümüzü yıkıyoruz..
 

 Ve Dönüş yolu.. :)


 Limanda çay molası..



 Ve bugün kahvaltı için de yine Tarık’ın yerindeyiz
 Gündüz gözü ile de manzara böyle;


 Bu arada kahvaltımız geliyor..


 
 Kahvaltı yine çok güzel. Menü marina cafe ile aynı. Fiyatta aynı J 12,5 TL.

Mekanın işletmecisi Tarık bey de çok ilgili ve saygılı.
Bundan sonra tüm kahvaltılarımızı bu mekanda yapıyoruz.

Tarık’ın yeri sadece restoran değil. 2 çadır kamp alanı ve Pansiyonlar da var.
Çadır alanlarında dilerseniz kendi çadırınızı kurabiliyorsunuz. Çadır yeri kirası çadır başına 10 TL. Çadırı da oradan kiralayayım derseniz ikili çadırlar var mesela. 2 çift yada 2 çocuklu bir aile rahat kalır. 2 bölmeli çadır. İki tane çift kişilik yatak var içinde. Nevresimi, yastığı,yorganı.. Kapısının önünde yemek masası ve sandalyeleri ile. Günlük 25 TL.
Pansiyonlar değişiyor. Ama ortalama 3 kişinin rahat kalacağı pansiyon (tuvaleti banyosu var içinde) hafta içi 70 TL. günlük.
Cumartesi gecesi kişi başı 100 TL. Ama Kahvaltı ve akşam açık büfe yemek bu ücrete dahil!
Bu kadar kısa sezonu olan bir yerde 1 gecenin birazcık ücretli olması da anlayışla karşılanmalı. Çok geliyorsa çadıra buyurun :)
Büyük bir ateş alanları var. Akşamları etrafında toplanmalık. Gitar, şarkı, türkü, muhabbet..
Tarık'ın yeri için bilgi almak yada rezervasyon yaptırmak isterseniz : Tarık Çetin : 0 538 305 96 53
Alanı geziyorumi fotoğraflar çekiyorum. 
 

 


 


 Derede bolca balık var , balık tutmayı sevenler olta takımlarını almayı ihmal etmesinler. Derede ayrıca bolca tospağa var :) arada ekmekle besledik onları.

 

  Kahvaltıdan sonra yine sahil. Mide problemim vardır her daim. Biraz azıyor. Akşama kadar hastayım. Saat 8 de uykuya dalıyorum.

 
Sabah 8 de kalkıyorum. İlk iş Eczane..
Köyde sağlık ocağı var. Eczane var. İlkokul var. Belediye binası mevcut. Bunun dışında Marketler, büfeler ve pek çok bakkal, Kasap, Fırın, Pastane, Nalbur, İnternet cafe, Pansiyonlar, Kiralık evler, Berberler var. Yani ihtiyaç duyulan her şey var. Aman da şunu unuttuk! Dediğiniz herhangi şeyi köyde bulma ihtimaliniz çok yüksek.
Perşembe sabah kahvaltı yine Tarık’ın yerinde. Sonra deniz. Akşam yine Tarık’ın yerinde yemek.. :)
--
Cuma günü kapalı bir hava, dalgalı deniz.. 
Erken kalktığımızdan bugün henüz gidemediğimiz yerlere gidelim diyoruz.

Selvez koyu yolunu tutuyoruz. 
Selvez koyu ; Tarık’ın yerinden düz devam ediliyor. Yol tabelaları yardımcı oluyor. Çok bakir bir koy. Tesis olarak sadece barakadan bir cafe-büfe tarzı bir yer var. Karadeniz azmış olduğundan denize girmiyoruz.
 

 Biraz dolaşıp fotoğraf çekip geri dönüyoruz.


Kahvaltı yine aynı yerde. Kahvaltı sonrası Fındıklı kaynak çeşmesine gidiyoruz. Köpüşlerde serinlesin , denize de giremedik.. Çeşmenin orada Gönen’den yangın tüpü pazarlaması için gelmiş bir abi ile tanıştık. Ben suyun lezzetinden şikayet edince bana Gönen’den getirdiğibir şişe kaynak suyunu hediye etti. Allah razı olsun J

Daha sonra Belediye plajını ve Kaz Limanı sahilini ziyaret ettik.

Belediye plajı:
 

 Kaz Limanı:

 

 Farklı koyları gezdikten sonra sonuçta yine hergün gittiğimiz Limanın sağ tarafında dere ile birleşen sahile gittik.

 Deniz çok dalgalıydı. Biz yüzemesek de en azından köpeklerimiz derede oynayabilirdi.:)
 

 Limandan Karadeniz manzaraları..

 

 


 


 


Son akşam yemeğimizi çadırımızın önünde yemek istedik.

Pide, peynir, domates, biber, meyve suyu.. Allah ne verdi ise.. Çok da lezzetli oldu.
Masa başında uzunca sohbet.. Ve 23:30 civarı uyku..
Son 2 akşamdır olduğu üzere bu son geceyi de arabamın ön koltuğunda geçirdim. Laf aramızda cidden çok rahatmış :)
Sabah uyanış ve toplanış..
Liman kahvesinde vedalaşma..
Tarık’ın yerinde vedalaşma..
En kısa sürede tekrar görüşmek üzere dedik.. ve ayrıldık köyden..
Hafta sonu için tatilciler Kıyıköy’e doğru gelirken biz uzaklaşıyorduk..

Bu arada dönüş yolunda Bahçeköy’den  toprak kapta Manda yoğurdu ve Ekşimek almayı ihmal etmedik..

Bitti :)



13 Ağustos 2011 Cumartesi

Kıyıköy (Gezdik-Gördük-Yedik-Geldik) - 1


Geçen hafta tatil için Kıyıköy’e gittim arkadaşımla ve köpeklerimizle..
Yanımızda köpeklerimiz olacağı için en sakin olan ramazan ayının ilk haftaiçini seçtim. Çok da yerinde bir karar almışım. Herkes gider mersine biz gideriz tersine hesabı Pazar sabahı tatilciler evlerine dönme hazırlığı yaparken bizde yola çıkma hazırlığındaydık.

Kıyıköy, İstanbul’a 165 km mesafede. Kıyıköy’ün eski adı “Midye”..  Kırklareli’ne bağlı bir sahil kasabası. İstanbul Tekirdağ yolu istikametinde ilerliyorsunuz. Çerkezköy sapağından içeri giriyorsunuz. Sonra Saray, Bahçeköy sırası ile ve finalde Kıyıköy.

Kıyıköy’e vardığımızda saat 2,5 idi. Çadırımızı nereye kuralım diye bakınırken kaşla göz arası Face kendine dişi bir Husky bulmuş oyunlar oynuyor J Husky’nin sahipleri de onları izliyor. Bizim çadır yeri  için bakındığımızı öğrenince “biz kalkacağız isterseniz buraya kurun” dediler. Ve eşyaları boşaltmaya başladık. 15 dk içinde çadırlarımız kurulmuş eşyalarımız yerleşmişti.


O sıcakta denize koşmak yapılacak en mantıklı şeydi :)
Giydik mayolarımızı, aldık köpüşlerimizi doğru sahile.. Face de, Ceny de balık tadında köpekler. Ama cüsse olarak epey irice olduklarından insanlar ilk etapta tedirgin oluyor. O yüzden sahile indiğimizde genelde az insan olan kısımları tercih ediyoruz. Hem kendi, hem diğer insanların huzuru için.
Az evvel çadır yeri için yardım eden ağabeyler de sahildeydi. Face i görünce çağırdılar denize, ve bizim gireceğimiz yer belli oldu :)
İlk dakikalar çevreden insanların köpekler bir şey yapar mı, saldırır mı soruları ile geçti. Sonraki dakikalar ise çevredeki herkesin “Faceeee gel oğlum” “Cennyyy yakala kızım” nidaları içinde oyunlarla :) En son bir ara yaklaşık 7-8 kişilik bir çemberin ortasında face ile ortada sıçan oynuyorlardı :) Seviyorum oğlumun sosyalliğini … 



Cemile (17), Ender(16) ve Alpay(10) ile orada tanıştık.  Akşama kadar suda kaldık. Akşam yemeği için genç arkadaşlarımızla sözleştik.

Limanda balık satılıyor. 3 tane balıkçı var biz Cihan Balıkçıklık’tan aldık balıklarımızı. 3 Çipura 10 TL.. 7 taneyi 20 TL’ye aldık J  Salata malzemeleri ve diğer gereksinimleri köy içindeki marketlerden, bakkallardan vs temin ettik.
Akşam yemeği mangalda balık yanına bol salata.. Salatayı Cemile yaptı :) Ellerine sağlık.
Dere kenarında Ahmet abi’nin piknik masaları var. Aynı zamanda Ahmet abi derede gezebilmeniz için sandal, yunus vs de kiralıyor. Sadece derede gezmek için yada balık tutmak için kiralayabilirsiniz.  
Bu arada Kıyıköy balıkçı köyü. Ama asıl balık zamanı Eylül 15’den sonra. Kısmet olursa o zaman tekrar gitmek lazım..
Akşam yemeğinden sonra biraz sohbet ve sonrasında onlar evlerine gitti biz çadırlarımıza çekildik. Çadırlarımızın önüne koyduk sandalyelerimizi yıldızları seyrettik. Ve donduk! İlk gece çok soğuktu. Bir gece önce İstanbul da sıcaktan uyuyamazken burada battaniyelere sarılıp oturduk.



Biraz sohbetten sonra çadırlarımıza geçtik. Ben kitabımı okumaya başladım.
Yılmaz Özdil – İsim Şehir Hayvan… 









Ertesi sabah 6:45 uyandım uykumu gayet almış bir şekilde. Ayten uyuyordu. Ceny ve Face’i alıp yürüyüşe çıktım. Dere kenarında yaklaşık gidiş dönüş 3 km yürüdük. Yemyeşil doğa, mis kokan kekikler arasında ciğerlerim bayram etti.. 

 


Sonra çadıra döndüm baktım Ayten hala uyuyor giydim mayomu attım kendimi sahile, face ile tabi..
Sabahın körü itibari ile sahil bomboştu.. Deniz bildiğin akvaryum.. Ve hepsi bizim! :D
Sağım & Solum



Çadırlarımızı yakınına kurduğumuz dere deniz ile sahilde liman kenarından buluşuyor. Deniz suyu ile tatlı dere suyunun birleştiği yer epey sığ. Çocukların oynaması için de çok elverişli.
Yüzdük, oynadık, kitap okudum.. Face koştu, coştu…




Sonra Ayten ve Ceny de bize katıldı.
Yine yüzdük, dinlendik, kitap okuduk.. Face ve Ceny tatlı suda da yüzdüler/yıkandılar..



Saat 11 civarı kalkıp kahvaltı için yer bakındık.
Tepede deniz manzaralı “Kartal Çay Bahçesi”ni önerdiler gittik.. Muhteşem manzarası var.


O sıcakta rüzgarlı bir tepede alabildiğine yeşillik manzara finalde masmavi deniz ile buluşuyor. Ve siz kahvaltı ediyorsunuz.. Kahvaltı menüsünde neler olup bittiğini bilmediğimizden köy içindeki pastaneden böreğimizi alıp gelmiştik. Yanına kahvaltımızda geldi tam oldu.
Kahvaltı menüsü için vasar diyebilirim. Domates,salatalık,peynir,zeytin,çay.. Ama manzarası ve havası için orada kahvaltı edilir.. Birde ortaya tavada yumurta yaptırdık. Köy yumurtası. İstanbul’da yumurtanın sadece sarılarını kullanarak omlet yapsak bu kadar sarı olmaz! Lezzet muhteşem!
Her gittiğimiz yerde herkes hoş sohbet.. Misafirperver. Yabancıdır kazıklayayım durumu ise hiç yok. Kahvaltı vasat dedim ya fiyat da ona göre gayet ucuzdu. 2 kahvaltı + ortaya yumurta + 2 soda + 2 çay.. 15 TL verdik!
Ve bu arada heryere köpeklerimizle girebiliyor olmak da ayrı bir mutluluk bizim için. Denize gitmek için kalktık. “Şemsiyeniz var mı yoksa verelim kullanın giderken bırakırsınız” dediler … Şemsiyemiz yoktu! O gün ve sonrasındaki 5 gün daha o şemsiye ile gittik sahile..

5 sene evvel de gelmiştim Kıyıköy’e ama bu kadar gezememiştim. Sadece 2 gün kalmıştık. Ama Manastır vardı hatırlıyordum. Yerini sorduk, tarif ettiler. Denize inmeden önce oraya gidelim dedik.

Aya Nikola (hagia nichola) manastiri - M.S. 527-565 yıllarından kalma.. Kayalara oyulmuş manastır. Muhteşem bir tarih. Ama bakıma ilgiye araştırmaya ihtiyacı var. Girişinde bir roman vatandaşımız var, anlatıyor Manastırı.. İçindeki bir çok odayı o tımar etmiş. Devletin el atması gerek diyor. İç ana bölüme taş yığılmış. 3 büyük kapı farklı odalara açılıyor gibi duruyor. Ama taş engeller ve içeri dolan su yüzünden bu kısımlara ulaşılamıyor. Kimbilir içeride nasıl bir tarih nasıl arkeolojik eserler gizli.. Ve biz ilgilenmiyoruz. Oysa köy kale içi.. Sit alanı.. Evinize çivi çakacağınız zaman bin türlü izin almanız gerekiyor. Hemen 1 km yakınında bu manastır ise terk edilmiş gibi.

 





Aya Nikola’nın yaklaşık 200 mt ilerisinde kaynak suyu var. Lezzeti tartışılır.. En azından su konusunda çok seçici olan benim için. Ama bildiğin buz!! En kötü ihtimal elinizi yüzünüzü yıkar hemen yanıbaşındaki devasa Söğüdün altında dinlenir serinlersiniz. Fındıklı Çeşmesi..




Çeşmede verilen moladan sonra yine sahile yollandık..
Sahil bize aitti yine..


(Devam edecek..)